‘Süreç’ krizde!..
Fotoğraf: Envato
Çözüm süreci’ krizi yaşanıyor. Şaşırtıcı mı? Hiç değil. Somut sonuç ve yansımaları bakımından, ‘görüşme ve diyalog’ düzeyi aşılamamıştı zaten ve bugünkü krizin Hükümetin sürece dair kurgusuna içkin ‘yapısal’ temelleri vardı. En yalın haliyle; çatışmasızlığı ve sorunun sosyal-siyasal boyutlarını gözetmeden, silahların bıraktırılmasını ‘çözüm’ belleyen ve bunu da “terörle mücadelenin parçası” olarak kurgulayan, seçim atlatmayı da buna iliştiren bir pragmatizmle bu kadar oluyor işte. Yüz yıla dayanan köklü bir soruna bu sakillikle yaklaşma yüzeyselliği ‘çözüm’den çok krizi biriktirdi ve Kobanê vesilesiyle açığa vurdu. Taraflara ve sürece bir ayna oldu Kobanê; kimsenin kendi gerçeğini karşısındakinden saklayamayacağı kadar gerçekçi bir ayna!
Hep diyoruz; Hükümet hem görüştü, hem bildiğini okudu ve hem de görüşmeleri Kürt hareketini pasifize edecek bir “enstrüman” olarak kullanmaya çalıştı. Bir tür ‘süreç vesayeti’ dayattı. “Süreç çok hassas”tı çünkü! Evet ama bu ‘hassasiyet’, Kürt tarafının sürece eşit koşullarda katılımının engeli oluyordu sadece. Yapılmak istenen, Kürt tarafının sürece müdahil olma olanak ve zemininin mümkün olduğunca kısıtlanması, ‘süreç vesayeti’ne tabi kılınmasıydı: “Konuşma, eleştirme, itiraz etme, dokunma…kızarım, bozarım, bozulurum… çünkü süreç hassas”!..
Şimdi gelinen noktada bu söylemin asıl manası “kamu düzeni olmadan olmaz” argümanıyla açıkça ortaya konuluyor. Kobanê’nin ve giderek bütün Rojava’nın düşürülmesine dair mutlak beklentiyle girilen yeni ‘konsept’, içerde öngörülen Kürt tepkisini bu “kamu düzeni” zokası ile karşılamak istiyor. “Kobanê ile çözüm sürecinin ne ilgisi var?” sorusu, 6-7 Ekim serhildanı ile “işte böyle var” diye yanıtlanınca, “çözüm sürecine mecbur değiliz, kamu düzeni olmadan çözüm konuşulmaz” santajı devreye giriverdi.
‘Süreç vesayeti’nin son versiyonu bu oluyor. Kürt hareketinden ‘mutlak eylemsizlik’ bekleniyor. Özellikle fiili özerklik bağlamında oluşturulmuş ‘öz savunma’ mekanizmalarının tasfiyesi dayatılıyor. Özeti; Hükümet, çözüm sürecini kendisine muhalefetten vazgeçme şartına bağlıyor!
Gerçekten de çok ‘efektif’ bir denklem bu; muhalefetten vazgeç ki görüşeyim! Peki görüşmeyi gerekli ya da zorunlu kılan, ortada olan Kürt sorunu ve onun üzerinden şekillenen Kürt muhalefeti değil miydi zaten? Sorun ortada dururken o soruna dair muhalefetten, hem de ‘çözüm’ adına, vazgeçilebilir mi? Ama siz bu soruları sormayın, vazgeçin ve AKP Hükümetinin o malûm demokratik standartlarına güvenin!
“Gösteri hakkı kamu düzeni korunmadan kullanılmaz”mış! Bir yerine 10 TOMA’lı kamu düzeni! Zaptiyeye havale kamu düzeni! Bizim gösteri hakkımız için, ‘çözüm’ için, hem darbeye, hem darbeciliğe karşı “kamu düzeni”!...
Çözüm sürecini çatışmasızlıkla özdeşleştirerek algılatmaya çalışan Tayyip Hükümeti şimdi de çatışmasızlığı bir şantaj unsuru olarak kullanma niyetinde. En azından böyle bir imaj vermeyi gerekli görüyor. Kobanê travması ve Suriye politikasındaki iflas sürdükçe içine girilmiş batak zemin daha neler yaptıracak, göreceğiz. Giderek tırmandırılan ‘Halep’ vurgusu boşuna değil herhalde. ‘Yenilen pehlivan güreşe doymazmış’ sözü bile fazla bu Ortadoğu’nun çeyrek pehlivanları için!
***
Bitirmeden, Hükümetin ‘süreç’ tarifine uygun istihdam ettiği, sağda solda konuşlandırdığı “maiyet memurlarına” dair de üç beş sözümüz olsun. ‘Süreç uzmanları’ olarak tedavüldeler! Hükümet ve devletin yaklaşımını ‘anlaşılır’ kılma ekseninde yüklenilmiş görev ve sorumluluk, “şekilden şekile girme” sıkıntısından daha ağır değil demek.
12 Eylül darbecilerine yaptığı ‘yazılı’ rica minnetler ortadayken, Aysel Tuğluk’a darbecilere mi çağrı yapıyor imalarında bulunanlardan Oral Çalışlar örneğin… Kürt hareketinin ‘demokratik özerklik’ talebinin çözüm süreci açısından anlamını Hükümetin yaklaşımı ile karşılaştırmalı olarak irdelerken bakın ne diyor:
“Bu konu, çatışma ve çözümün ana eksenini belirliyor. PKK/BDP çizgisi, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgenin tek hakimi olmayı; seçimle gelmiş yöneticilerin ve yerel meclislerin özerk bir şekilde kararlar almasını, bu doğrultuda çalışılmasını istiyor.
Hükümet ise, bölgede PKK’nın korkuya dayalı bir egemenlik hedeflediği analizini yaparak; “öteki” Kürtlerin hakkının, hukukunun nasıl teminat altına alınacağı konusu başta olmak üzere, çeşitli açılardan siyasi dengeyi hesaplıyor.”
Demek ki neymiş; Hükümet, demokratik özerklikten “öteki Kürtlerin hakkı ve hukuku”nu sıkıntıya sokar kaygısıyla da uzak durmaktaymış! Pes doğrusu; bu kadarı Hükümet’in bile aklına gelmemiştir, bu kesin.
Eski Maoculuktan şimdi AKP yandaşlığına uzayan biçim biçim, renk renk kılık değişiklikleri insana böylesi bir yaratıcılık ve yeteneği de bahşedebiliyor demek ki…
Krizler yaratıcılığı tetikler ya; ‘süreç uzmanları’nın bu müthiş yaratıcı, büklüm büklüm piyasa halleri ‘sürecin’ krizine çok yakışıyor doğrusu…
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16